Kökleri Neolitik çaðlara kadar uzanan “Dilek Makinesi”, Anadolu inanýþýnda derin bir yere sahip, Yunan, Kabala ve Pers inançlarýnda da rastlanabilen kadim bir kültürel gelenekten, dilek aðacýndan ilham alýyor. Bir aðacýn dallarýna tutturulan notlar, istekler ya da hayaller, umutsuzluktan doðan bir umut eylemi olarak görülebilir. “Dilek Makinesi” bu çok kültürlü geleneði, tasarým ve ütopyanýn birlikte nasýl iþleyebileceðine dair temel bir kavrayýþ olarak ele alýyor.

Yansýmalý bir mekânda, nefes alýp verir gibi hava basýncýyla çalýþan pnömatik bir sistem görünümündeki sergide ziyaretçiler, þeffaf tüplerden yapýlmýþ altýgen bir tünelin içinden geçmeye davet edilir. Umutlarýný, geleceklerini, ütopyalarýný ve dileklerini yazdýklarý kâðýtlarý tünelin sonunda bulunan kapaktan “Dilek Makinesi”ne yerleþtirirler. Notlar tüpler aracýlýðýyla, ziyaretçilerin görüþ alanýnýn dýþýnda bir yere doðru yolculuða çýkarlar. Bir dileðin gerçekleþmesi için bir gölün dibine bozuk para atma veya bir mum yakma eyleminde olduðu gibi, “Dilek Makinesi”nde de seslenilen o nihai yer gizemini korur.

Thomas More, miras býraktýðý ütopyanýn zamanla bu denli deðiþebileceðini tahayyül bile edemezdi. Küresel ýsýnma, artan þiddet, savaþ ve terör insanlarýn geleceðini tehdit ediyor, yerinden edilmelere ve göçlere neden oluyor. Bu karanlýk zamanlarda ütopyalar çok daha belirgin ve önemli hale geliyor.