DÝLEK MAKÝNESÝ

Ýstanbul Kültür Sanat Vakfý’nýn (ÝKSV) koordinasyonunu üstlendiði Türkiye sergisinde, çok disiplinli tasarým stüdyosu Autoban’ýn hazýrladýðý Dilek Makinesi adlý proje yer alýyor.

Kökleri Neolitik çaðlara kadar uzanan Dilek Makinesi, Anadolu inanýþýnda derin bir yere sahip, Yunan, Kabala ve Pers inançlarýnda da rastlanabilen kadim bir kültürel gelenekten, dilek aðacýndan ilham alýyor. Bir aðacýn dallarýna tutturulan notlar, istekler ya da hayaller, umutsuzluktan doðan bir umut eylemi olarak görülebilir. Dilek Makinesi bu çok kültürlü geleneði, tasarým ve ütopyanýn birlikte nasýl iþleyebileceðine dair temel bir kavrayýþ olarak ele alýyor.

Yansýmalý bir mekânda, nefes alýp verir gibi hava basýncýyla çalýþan pnömatik bir sistem görünümündeki sergide ziyaretçiler, þeffaf tüplerden yapýlmýþ altýgen bir tünelin içinden geçmeye davet edilir. Umutlarýný, geleceklerini, ütopyalarýný ve dileklerini yazdýklarý kâðýtlarý tünelin sonunda bulunan kapaktan Dilek Makinesi’ne yerleþtirirler. Notlar tüpler aracýlýðýyla, ziyaretçilerin görüþ alanýnýn dýþýnda bir yere doðru yolculuða çýkarlar. Bir dileðin gerçekleþmesi için gölün dibine bozuk para atma veya bir mum yakma eyleminde olduðu gibi, Dilek Makinesi’nde de seslenilen o nihai yer gizemini korur.

Thomas More, miras býraktýðý ütopyanýn zamanla bu denli deðiþebileceðini tahayyül bile edemezdi. Küresel ýsýnma, artan þiddet, savaþ ve terör insanlarýn geleceðini tehdit ediyor, yerinden edilmelere ve göçlere neden oluyor. Bu karanlýk zamanlarda ütopyalar çok daha belirgin ve önemli hale geliyor.

Göç yollarýna bakýldýðýnda Avrupa’nýn etrafýnda yeni bir dilek aðacýnýn belirdiðini görüyoruz. Bu aðacýn üzerine küçük notlar baðlanmýyor belki, fakat kitlelerin savaþtan kaçarak ütopik bir ülkeye doðru göç etmelerinde kendini gösteriyor. Bu, Ütopya’nýn, imkânsýza ulaþma ümidiyle dileklerini bilinmeyene doðru gönderen bireyin ölçeðinde geliþtiði ve tasarlandýðý uç bir ütopik tavýr olarak görülebilir.

 

Autoban’ýn kurucularý Seyhan Özdemir ve Sefer Çaðlar’ý Dilek Makinesi’ni oluþtururken harekete geçiren ütopik fikir de, daha iyi bir gelecek tahayyül edebilmek için geçmiþe ve þimdiye ait bilinen bütün parametrelerden kopmaktý. Ýnsanlýk için çözümler önermeye ve hayal kurma eylemine dair bu cezbedici yaklaþým, onlarý kendi tasarým alanlarýnda düþünmeye sevk eden en büyük esin kaynaðýydý. Tasarýmcý ikilisinin bugünün dünyasýnda bulduklarý en büyük sorun, kaosla sürekli mücadele etmek zorunda kalmadan daha olumlu bir geleceðe dair bir fikrin veya hayalin dile getirilememesiydi. Kaos ve çeþitlilikten mükemmel bir “düzen” yaratmaya çalýþan önceki sistemlerin eninde sonunda baþarýsýz olduðunu gören ikili, sonu olmayan yolculuðu hem bir yöntem hem de bir form olarak benimsediler. Yolculuklarý boyunca Ütopya, onlarý yapýcý düþünceye iten ve ümidin özünü korumalarýný saðlayan bir nirengi noktasýydý.

Autoban, bienal mekâný için özel tasarlanmýþ, gerçek, etkileþimli ve kusursuz iþleyen mekanik bir sistem oluþturmak üzere farklý uzmanlarýn bir araya geldiði disiplinlerarasý ve kolektif bir çalýþma gerçekleþtirdi. Londra Tasarým Bienali için benimsedikleri tasarým yaklaþýmlarýnda ekip, yeni temsillerde bilindik gelenekleri ifade etmenin ve yüzyýldýr bilinen bir sistemi yeni bir form ve iþlevle inþa itmenin olanaklarýný araþtýrdý.